Onu barda gördüğüm ilk andan itibaren sevmiştim. Yüksek masalardan daha da yüksekteki bir rafta duran onca çiçeğin arasında tüm naifliğiyle bana gülümsüyordu. Saksısında, fırça darbeleriyle boyanmış totem tanrılarına benzer ilginç figürler vardı. Uzun süre onun yakınına bile oturmadım. Tam karşıdan görebileceğim uzakta bir yerden güzelliğini izlemeyi daha anlamlı buldum. Hep neden diğer çiçeklerden farklı olduğunu düşündüm. Neden ilgimi o çekiyordu da başkaları değil? Diğerlerine tarafsız bir gözle tek tek baktım. […]
Blog Posts
Şehir üşüyor. Oda soğuk. Yorgan küçük. Ben de küçüğüm. Pencereyi kapıyorum. Karanlık yatağın içine sızarak yorganın altında kaybolma zamanı. Ayaklarım hep daha çok üşür. Yine öyleler. Isınmaları için yorgana sıkı sıkı sarıyorum. O zaman da terliyorlar, ama soğuk soğuk. Yatağıma sakladığım en sevdiğim oyuncaklarıma değiyorlar. Onlar da üşümüşler…Dertop olmuş, nefesimle ısınmaya çalışıyorum. Soğuk girdiğim yatağın yavaş yavaş ısınması… Beslenme çantamdan muz çıkması… İşte beni en çok mutlu eden iki şey! […]
“Yalnızlık dediğin, eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır yalnızlık…” İskender Abi, Leyla ile Mecnun Müdavimi olma yolunda ilerlediğim bu mekanda tek başına olma hissini seviyorum. Daha önceleri böyle durumlarda etrafı inceler, gözlemler yapardım. Artık sadece kendimi dinliyor, daha iyi tanımaya, anlamaya çalışıyorum. Hem zaten insanın en çok kendisini anlamaya ihtiyacı yok mu? Neden burada olduğumu, neden her gün buraya gelip zaman geçirdiğimi kendime soruyorum. Bir şey ya da birini mi bekliyorum? Bir şeyden […]
Bir süredir hastanede röntgen sonucumu bekliyorum. O sırada yanımda oturan iki kişi tartışıyor, ister istemez kulak misafiri oluyorum, “Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın?” “Ya… Durum öyle gerektirdi, mecburen vermek zorunda kaldım adını.” “Ben asla böyle bir şey yapmazdım, nasıl bu kadar çabuk çözülüyorsun? Sende hiç mi onur yok? İnsanın bir duruşu olur, ben seni böyle bilmezdim…” “…” Ne hakkında konuştuklarını bilmiyorum ama son cümleyi duyduğum anda konuşmanın devamına kulaklarımı […]
Şimdi bir süre gözümüzü kapatıyor, kendimizi artı ve eksilerimizle değerlendirerek beş üzerinden değerlendiriyoruz… Ne çıktı? Çok düşükse tabii ki söylemeyebilirsiniz 🙂 Tahminimce nerden baksanız en az üç buçuk, dört falan çıkmıştır. Peki, bir de tanıdığınız tanımadığınız herkesin size, sizin de onlara puan verdiğiniz bir dünyayı düşünmeye hazır mısınız? Durun daha gözünüzü açmayın, çünkü bitmedi! Üstüne, ortalamanızın tüm hayat akışınızı etkilediğini hayal edin. Yani tüm yaşamınızın başkalarının değerlendirmelerine göre şekillendiğini…Çok can […]
Çocukluğunu geçirdiği ancak hanidir ayak basmadığı o şehre sakin bir hayat sürmek üzere geri dönmüştü. Ailesinden kalan, kentteki örnekleri giderek azalmakta olan bahçeli ahşap bir evde tek başına yaşıyordu. Aradan geçen yirmi beş senede evin etrafı yüksek, karaktersiz binalarla dolup taşmıştı. Yine de terasta yüzünü gökyüzüne çevirip de yıldızları görebildiğinde, çocukluk anıları canlanır, sanki bu mahallede hiçbir şey değişmemiş gibi gelirdi. Döndüğünden beri onca müteahhitin ‘sat’ baskısına vakur bir şekilde […]
Ne zaman bir şeylerden uzaklaşmak, düşüncelere dalmak yahut güzel bir rüya görmek istese, kendini hep onu dinlerken buluyordu. Siyah beyaz bir fotoğrafta, piyanosunun başında uzaklara dalmış o güzel kadını. Kadının bakışlarında hüzün ağırlıkta olsa da tam tanımlayamadığı birkaç duygunun ortak yansıması vardı. Gözlerinin rengini hep yeşil hayal etmişti. Başka ihtimal yoktu, mutlaka öyle olmalıydı ! Sırf hayal kırıklığına uğramaktan korktuğundan, renkli fotoğraflarını araştırmaya hiç yeltenmemişti. Fotoğraf, tamamı bu piyanist tarafından icra edilmiş […]
Uzun zamandır sadece dört bloktan oluşan, oldukça eski bir sitede oturuyorum. İstanbul’da son yıllarda yapılan ‘güvenlikli’, ‘havuzlu’, ‘lüks’ rezidanslardansa, bu bodur binalar bana çok daha değerli, ‘insani’ geliyor. Müteahhitlere fazla kar bırakmadığı için başına kentsel dönüşüm gelmemesine içten içe seviniyorum. Bu durumdan memnun olmayanların serzenişlerini dinlerken, bıyık altından gülümsüyorum. Salonun penceresinden dışarı baktığımda açık alana park etmiş arabaların, apartmanları çevreleyen ağaçların yanı sıra, mini minnacık bir de park görüyorum. Belediyenin […]
Günün erken saatleri olmasına rağmen Nişantaşı yine kalabalık. Çoğu işe yetişmeye çalışan vakti kıt insanlardan oluşan bu telaşlı topluluk, sonrasında yerini daha fazla zamanı olanlara bırakacak. Saatime bakıyorum, sekiz buçuk. Hemen her öğlen uğradığım, benim için artık alışkanlık haline gelmiş kafeye, bu defa sert bir sabah kahvesi içmek için yaklaşıyorum. Mekanın önündeki masalardan birinde, entelektüel görünümlü, altmışlarında birisi oturuyor. Genelde öğlenleri gördüğüm bu adamın, sabahın köründe burada olması beni şaşırtıyor. […]
Selim, bir sabah uyandığında, rüyasından sadece şu cümleyi hatırlıyordu : “Kuş gibi hafifleyeceksin, yeter ki biraz cesur ol !” Yatakta, gözlerini tavana dikerek detayları hatırlamaya çalıştı ama rüyaya dair hemen her şey silinip gitmişti… Yalnızca, elinde asa, baston ya da ona benzer uzun bir cisim olan ipince beyaz bir siluet, ikna edici bir ses tonuyla hayal meyal zihninde canlanıyordu. Bunun bir ak sakallı dede olma ihtimali, onu sabah sabah bayağı […]
Evinizde bir akşam yemeği vakti. Annen her şeyi hazırlar, baban yemek masasına teşrif eder, ağabeyin hemen babanın karşısında konumlanır. Sense arkadaşlarınla oynarken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığından annene söz verdiğin dönüş saatini her zaman olduğu gibi geçirirsin. Nihayet o, pencereden seslenerek seni, haylaz evladını yemeğe çağırır. Eve kan ter içinde geldiğindeyse biraz da masada bekleyen babandan çekindiği için sitemkar ama halden de anlayarak sorar : “ Neredesin sen ? Hadi hemen […]
İstanbul’un virane hanlarından birinde çamurlu, pis bir su birikintisinin ortasına atılmış büyük, eski bir taşım ben. Talihim her zaman böyle kötü değildi elbette. Yüz elli yıla yakın buraların en güzel, en şaşaalı günlerini de yaşadım. Mimarı, eserini tamamlarken, dualar eşliğinde han duvarının en tepe noktasına kendi elleriyle yerleştirmişti beni. Rehberler, hanın tarihini turistlere anlatırken, yukarı bakarak elleriyle yıpranmış duvarları gösterdiklerinde, onlarla göz göze gelirdim. Defalarca dinlediğim halde hanı kimin inşa […]