Bembeyaz bir duvarda, işlevsiz boş bir deliğim. Bir matkabın ısrarıyla yavaş yavaş başlayan varoluşum, hoyrat bir tornavidanın içimi boşaltmasıyla felce uğradı. Vidam, boynunda asılı tabloyla beraber benden çalınalı henüz çok geçmedi. İçimde parçalanmış bir dübel ve tarifsiz bir boşlukla kalakaldım. Bir zamanlar bütünken mutluluk kattığım bu küçücük evde varlığım bile hissedilmezdi. Şimdi herkes varlığımın farkında fakat maalesef bu kötürüm halimle onları rahatsız eden koca bir çirkinliğe dönüştüm.
Ev sakinleri karşımdaki koltukta oturup uzun uzun tabloyu izlerler, birbirlerinden hiç ayrılmayacak gibi sımsıkı sarılırlardı. Çoğu şey gibi bu tabloyu da beraber seçmişlerdi. Erkek usul usul duvarı yoklayarak elindeki matkapla yerimi belirlerken, kadın onu yönlendirmişti,
“Burası iyi mi canım?”
“Biraz daha sağa doğru, biraz da aşağı, hah! İşte tam orası.”
Ve ilk matkap darbesiyle benim de varoluş maceram başladı. İşte kendimi en özgür hissettiğim an tamamen çıplak, bomboş, yeni doğmuş bu halimdi. Ne dübelin varlığından haberdardım, ne vidanın. Sonra ikisini de tanıdım. Onlarla tamamlandım, bir oldum. İçimdeki boşluğu öyle güzel doldurdular ki, sanki hep oradaydılar. Yokluklarının duygusunu hiç bilmediğimden beni nasıl etkileyeceğini aklımdan bile geçirmemiştim.
Ama evdeki huzurlu, güzel günler çok uzun sürmedi. Gözlerindeki ışığın gün be gün kayboluşuna şahit oldum. Hanidir yan yana bile oturmamışlardı. O gün koltukta beraber ağladılar. Ardından kız evi terk etti. Erkek artık yalnız kalmıştı. İlk günler keyfi yerinde gibiydi. Zamanla, suratı düştü gözleri şişti, sakalları uzadı. Koltukta uyumaya, paketlerce sigara, şişelerce içki içmeye, işe gitmemeye başladı.
Yine böyle bir gün duvardaki varlığının yeni farkına varmış gibi tabloya bakmaya başladı. Uzun zaman sadece hissizce bakarak sigara içti. Sonra neden, yerinden hızla kalkarak tabloyu kaldırdı yere attı, üzerinde tepindi. Siniri geçmemişti. Bir hışımla vidamı söktü aldı, fırlattı ama yine yetmedi. Bu defa sigarasından derin bir nefes aldı, ağzını duvara dayayarak içime doğru üfledi. Bir elini duvara yasladı, dumanın ağır ağır çıkışını donuk gözlerle izledi.
Dübelin parçalanan kısımlarından bana dokunan alkollü dumanla ürperdim. O zaman vidamın varlığının benim için önemini, yokluğunun nasıl bir şey olduğunu anladım.
Ardından yere oturdu, kafasını ellerinin arasına aldı, saatlerce ağladı. Şimdi onu daha iyi anlayabiliyordum. Sanıyorum, kız da onun vidasıydı ve içini parçalayarak çıkıp gitmişti. Onun geride bıraktığı boşluk hissini, yoksunluğunu yaşıyordu.
Benim için artık sonun yaklaştığını biliyorum. Hangi vida olursa olsun ya o boşluğa tam oturmayacak, hep sallanacak ya da yarı yolda kalacak, vazgeçecek. Paslı bir pensenin sımsıkı sardığım dübelimi çıkarmasını, ağzı tütün kokan bir sıvacının ufak bir mala sessizliğiyle beni ebediyen yok etmesini bekliyorum. Sanki hiç olmamışım gibi.
Yine de bazen, hala o tablodaki yemyeşil ağaçların kokusunu alıyor, karanlıkta yolunu bulmaya çalışan her yeri yara dolu mutlu çocukları hayal edebiliyorum. Patikalarında ıslık çalarak aylak aylak dolaşıyor, nehrin kenarında oturup dinlediğim sonu güzel biten masallara inanabiliyorum. İşte o zamanlar en derinimden dışarıya doğru umut dolu incecik bir ışık saçıyorum. Koltukta oturan bunun farkına bile varmıyor.
Biliyorum o da o tabloyu düşünüyor zaman zaman. Ama belki onun masalları hep kötü bitiyor, çocuklar karanlıkta kayboluyor. Nehirse çoktan kurumuş.
Duvarda gezinen gözleri eninde sonunda beni yakaladığında üzerimde kilitleniyor. İstemsizce bir şeyler düşünür gibi kısılıyor. Ağzı çatlamış bir dübel ve boşluğumdaki karanlık yüzünden bana hoşnutsuzlukla bakıyor. Belli ki varlığım onu rahatsız ediyor. Her bakışı, içimdeki plastik dübele uymayan bir vidayı daha da ileri itiyor, canımı acıtıyor. Sanki beni yok etmek isteğiyle yanıp tutuşuyor.
Böyle zamanlarda anlıyorum ki hata bende ya da çirkinliğimde değil ona hatırlattıklarımda. Benim boşluğum onun boşluğuna dönüşüyor. Bir türlü dolduramadığı, yüzleşmekten, sorgulamaktan hep korktuğu. O boşluğu bir zamanlar dolduran vidayı hiçbir zaman bulamayacağını, her şeyi söküp atmadan, eskisini kapatıp yeni bir delik açmadan hayatına devam edemeyeceğini biliyor.
Elinde bir alet çantası ile bana doğru yaklaşıyor.