Onu hep pencerede görürdüm. Uzun beyaz bıyıkları, eskimiş smokiniyle orada öylece dururdu. Artık çok eskilerde kalan meşhur Cumhuriyet balolarından fırlamış kadar mağrurdu. Baktığımı belli etmemeye çalışarak penceresinin önünden hızlı hızlı geçip giderdim. Hasbelkader göz göze gelsek hemen gözlerimi kaçırırdım. Neden bilmiyorum sanki bakışlarında içime işleyen bir şeyler vardı… Bir gün yine oradan geçerken aralanmış pencereden nefes almak ister gibi kafasını çıkarmış olduğunu gördüm. Gözlerini kapatmış sanki dünyanın en güzel rayihasını […]
Etiket: Hikaye
Orada istenmediğimi biliyordum. Yine de bir an evvel gitmeliydim. Aksi aklımın ucundan bile geçmiyordu. Buna karar verdiğimden beri günlerdir nasıl yapacağımı düşünüyordum. Hiçbir şey hatta o bile beni engelleyememeliydi. Gözlerinin içine bakıp ‘geldim… istemesen de, beni ömrümce yok saysan da geldim…’, diyebilmek için her şeyi göze almalıydım. Belki o ana kadar istenilmeyen özlenene dönüşecek, gözündeki ufacık bir ışıltıyla o puslu hava kül olup üzerimize örtülecek, bir anne çocuğunun üstünü örttüğünde […]
Bekir’im evden gideli tam tamına üç gün oldu. Üç gündür yolunu gözlüyorum ki köşeden şöylece dönüp küçük patileriyle koşa koşa eve dönecek diye. Sanki sırra kadem bastı ufaklık. O ne yapar ki şimdi dışarıda? Korunmasız, sokağı bilmeyen, çelimsiz bir yavru. Neredeyse ayakta zor duruyor, ha düştü ha düşecek. Kendimi besleyemiyorum ki onu besleyeyim doğru düzgün. Yine de alabildiğim en iyi mamaları aldım ona. Alamadığımda da kendi yemeğimi paylaştım. Yemek seçmezdi […]
“Belkim bir kertenkeleydim, piç edilmiş bir yağmurun serini” Can Yücel Tozu dumana katarak tam gaz zirveye doğru yol alıyorum. Koordinatları girdiğim navigasyon cihazı çoktan devre dışı kaldı. Torpidoda bulundurduğum eski bir haritadan ara sıra rotamı kontrol ediyorum. İşaretlediğim noktaya az kalmış olmalı, yol bitiyor gibi. İlerde yer yer paslanmış bir levha var. Epeyce yaklaşınca üzerindeki soluk yazıyı güçlükle okuyabiliyorum, “Araç giremez”. Ani bir frenle arabayı durduruyorum. Her yeri sapsarı bir […]
Kendinden emin yavaş yavaş ilerliyor. Ne onun, ne onu iten ellerin acelesi var. Hele benim hiç yok. Tekerler beton zemindeki çatlaklara girince, sağa sola doğru tatlı tatlı sallanıyorum. Yine de kafam bulunduğu yeri kaybetmemekte ısrarcı. Sadece yüzümün yönü değişiyor, o da azıcık… İnatçı olduğumu, canın çıkıp huyun çıkmadığını söylerlerdi… Artık çok geç de olsa, ilk defa onlara bu kadar hak veriyorum. Ellerim göbeğimin üzerinde huzurla kavuşmuş, yolculuğun en heyecanlı anını […]
Onu barda gördüğüm ilk andan itibaren sevmiştim. Yüksek masalardan daha da yüksekteki bir rafta duran onca çiçeğin arasında tüm naifliğiyle bana gülümsüyordu. Saksısında, fırça darbeleriyle boyanmış totem tanrılarına benzer ilginç figürler vardı. Uzun süre onun yakınına bile oturmadım. Tam karşıdan görebileceğim uzakta bir yerden güzelliğini izlemeyi daha anlamlı buldum. Hep neden diğer çiçeklerden farklı olduğunu düşündüm. Neden ilgimi o çekiyordu da başkaları değil? Diğerlerine tarafsız bir gözle tek tek baktım. […]
Çocukluğunu geçirdiği ancak hanidir ayak basmadığı o şehre sakin bir hayat sürmek üzere geri dönmüştü. Ailesinden kalan, kentteki örnekleri giderek azalmakta olan bahçeli ahşap bir evde tek başına yaşıyordu. Aradan geçen yirmi beş senede evin etrafı yüksek, karaktersiz binalarla dolup taşmıştı. Yine de terasta yüzünü gökyüzüne çevirip de yıldızları görebildiğinde, çocukluk anıları canlanır, sanki bu mahallede hiçbir şey değişmemiş gibi gelirdi. Döndüğünden beri onca müteahhitin ‘sat’ baskısına vakur bir şekilde […]
Ne zaman bir şeylerden uzaklaşmak, düşüncelere dalmak yahut güzel bir rüya görmek istese, kendini hep onu dinlerken buluyordu. Siyah beyaz bir fotoğrafta, piyanosunun başında uzaklara dalmış o güzel kadını. Kadının bakışlarında hüzün ağırlıkta olsa da tam tanımlayamadığı birkaç duygunun ortak yansıması vardı. Gözlerinin rengini hep yeşil hayal etmişti. Başka ihtimal yoktu, mutlaka öyle olmalıydı ! Sırf hayal kırıklığına uğramaktan korktuğundan, renkli fotoğraflarını araştırmaya hiç yeltenmemişti. Fotoğraf, tamamı bu piyanist tarafından icra edilmiş […]
İstanbul’un virane hanlarından birinde çamurlu, pis bir su birikintisinin ortasına atılmış büyük, eski bir taşım ben. Talihim her zaman böyle kötü değildi elbette. Yüz elli yıla yakın buraların en güzel, en şaşaalı günlerini de yaşadım. Mimarı, eserini tamamlarken, dualar eşliğinde han duvarının en tepe noktasına kendi elleriyle yerleştirmişti beni. Rehberler, hanın tarihini turistlere anlatırken, yukarı bakarak elleriyle yıpranmış duvarları gösterdiklerinde, onlarla göz göze gelirdim. Defalarca dinlediğim halde hanı kimin inşa […]
Her sabah dinlediğim radyo kanalı, küresel ısınma hakkında ciddi uyarılarda bulunuyordu. Buzulların gitgide eridiğinden, yaşam alanı kalmayan soğuk iklim hayvanlarının soyunun tükeneceğinden, gelecek günlerin daha da sıcak olacağından bahsediyor farkındalık yaratmaya çalışıyordu. Çevreciler böyleydi işte. Her şeyi abartma huyları had safhadaydı. O sırada benim düşündüğüm tek şeyse sıcak poğaçam ve çayımdı. Çayımın son yudumunu da içerek harika bir Pazartesi iş gününe resmen başladım. Birden, sistem odasından yıllardır gelen rutin klima […]
Zor ve bitmek bilmeyen bir günün sonunda, Şirin Baba kendini yatağına zor atmıştı. Her zamanki gibi Gargamel’in kara büyülerini savuşturmak, şirinlerin sorunlarını dinlemekten bitap düşmüştü. Mantar evinin penceresinden bahar rüzgarı püfür püfür esiyor, adeta onu hiç bilmediği diyarlara tatlı tatlı çağırıyordu. Bir gün daha köyünü türlü belalardan korumuş olmanın ; bu köyün sonsuza dek böyle kalacağına olan inancın verdiği iç huzuruyla, gözleri kendiliğinden kapandı. Şirin Baba, ihtiyacı olan o kopkoyu, […]