Hükümsüz

hükümsüz omurga deli abdal

Bir süredir hastanede röntgen sonucumu bekliyorum. O sırada yanımda oturan iki kişi tartışıyor, ister istemez kulak misafiri oluyorum, “Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın?” “Ya… Durum öyle gerektirdi, mecburen vermek zorunda kaldım adını.” “Ben asla böyle bir şey yapmazdım, nasıl bu kadar çabuk çözülüyorsun? Sende hiç mi onur yok? İnsanın bir duruşu olur, ben seni böyle bilmezdim…” “…” Ne hakkında konuştuklarını bilmiyorum ama son cümleyi duyduğum anda konuşmanın devamına kulaklarımı […]

Devamını Oku...

Ceket

ceket Ceket konak

Çocukluğunu geçirdiği ancak hanidir ayak basmadığı o şehre sakin bir hayat sürmek üzere geri dönmüştü. Ailesinden kalan, kentteki örnekleri giderek azalmakta olan bahçeli ahşap bir evde tek başına yaşıyordu. Aradan geçen yirmi beş senede evin etrafı yüksek, karaktersiz binalarla dolup taşmıştı. Yine de terasta yüzünü gökyüzüne çevirip de yıldızları görebildiğinde, çocukluk anıları canlanır, sanki bu mahallede hiçbir şey değişmemiş gibi gelirdi. Döndüğünden beri onca müteahhitin ‘sat’ baskısına vakur bir şekilde […]

Devamını Oku...

Kırmızı Ayakkabılar

kırmızı ayakkabılar hikaye deli abdal

Selim, bir sabah uyandığında, rüyasından sadece şu cümleyi hatırlıyordu : “Kuş gibi hafifleyeceksin, yeter ki biraz cesur ol !” Yatakta, gözlerini tavana dikerek detayları hatırlamaya çalıştı ama rüyaya dair hemen her şey silinip gitmişti… Yalnızca, elinde asa, baston ya da ona benzer uzun bir cisim olan ipince beyaz bir siluet, ikna edici bir ses tonuyla hayal meyal zihninde canlanıyordu. Bunun bir ak sakallı dede olma ihtimali, onu sabah sabah bayağı […]

Devamını Oku...

Taş

tas-valide-han-hikaye

İstanbul’un virane hanlarından birinde çamurlu, pis bir su birikintisinin ortasına atılmış büyük, eski bir taşım ben. Talihim her zaman böyle kötü değildi elbette. Yüz elli yıla yakın buraların en güzel, en şaşaalı günlerini de yaşadım. Mimarı, eserini tamamlarken, dualar eşliğinde han duvarının en tepe noktasına kendi elleriyle yerleştirmişti beni. Rehberler, hanın tarihini turistlere anlatırken, yukarı bakarak elleriyle yıpranmış duvarları gösterdiklerinde, onlarla göz göze gelirdim. Defalarca dinlediğim halde hanı kimin inşa […]

Devamını Oku...

Neo

neo-küresel-ısınma-hikaye-blog-deliabdal

Her sabah dinlediğim radyo kanalı, küresel ısınma hakkında ciddi uyarılarda bulunuyordu. Buzulların gitgide eridiğinden, yaşam alanı kalmayan soğuk iklim hayvanlarının soyunun tükeneceğinden, gelecek günlerin daha da sıcak olacağından bahsediyor farkındalık yaratmaya çalışıyordu. Çevreciler böyleydi işte. Her şeyi abartma huyları had safhadaydı. O sırada benim düşündüğüm tek şeyse sıcak poğaçam ve çayımdı. Çayımın son yudumunu da içerek harika bir Pazartesi iş gününe resmen başladım. Birden, sistem odasından yıllardır gelen rutin klima […]

Devamını Oku...

Sadece On Sene

kentsel-dönüşüm-sirin-baba

Zor ve bitmek bilmeyen bir günün sonunda, Şirin Baba kendini yatağına zor atmıştı. Her zamanki gibi Gargamel’in kara büyülerini savuşturmak, şirinlerin sorunlarını dinlemekten bitap düşmüştü. Mantar evinin penceresinden bahar rüzgarı püfür püfür esiyor, adeta onu hiç bilmediği diyarlara tatlı tatlı çağırıyordu. Bir gün daha köyünü türlü belalardan korumuş olmanın ; bu köyün sonsuza dek böyle kalacağına olan inancın verdiği iç huzuruyla, gözleri kendiliğinden kapandı. Şirin Baba, ihtiyacı olan o kopkoyu, […]

Devamını Oku...

Bozacıyla Şıracı

bozacı-deli-abdal-hikaye-blog

Her şeyi öylece bırakarak gitme isteği, içinde o kadar güçlü bir şekilde nüksetti ki o anda neyi var neyi yok her şeyden vazgeçebilirdi. ‘Bu defa tamam ! Artık yeter, planım hazır’ dedi. Gözlerini kapadı ve son bir kez kafasındaki planı detaylarıyla düşünmeye başladı : 1.“Bu eylem kesinlikle aniden ve kimseye haber vermeden gerçekleştirilmeli. Seni kalman için mantıklı nedenlerle yolundan döndürebilecek kimseyle görüşmemelisin. Eğer ille birileriyle görüşeceksen hayalperest olanları seç. Hedefine […]

Devamını Oku...

Bir Emekçinin Ölümü

emektar-bir-emekçinin-ölümü-hikaye

Yıllardır çalıştığı bu iş yerinde, hiç kimsenin anlayamadığı garip sesler çıkararak görevinin başında son nefesini verdi. İstanbul’a yaklaşık on sene önce deniz aşırı bir ülkeden gelmişti. Dilini hiç bilmediği, kimseyi tanımadığı bu güzel şehre geldiği günün ertesi, yeni işine başlamıştı. İş yerindekiler ilk zamanlar onu anlamakta biraz zorlanmıştı ama kısa süre sonra herkesle iyi kötü anlaşır olmuştu. Gün içinde ona işi düşmeyen yok gibiydi. Kendisinden istenenleri hep zamanında ve özenle bitirmiş, […]

Devamını Oku...

Site Footer

Sliding Sidebar