emektar-bir-emekçinin-ölümü-hikaye

Bir Emekçinin Ölümü

Yıllardır çalıştığı bu iş yerinde, hiç kimsenin anlayamadığı garip sesler çıkararak görevinin başında son nefesini verdi.

İstanbul’a yaklaşık on sene önce deniz aşırı bir ülkeden gelmişti. Dilini hiç bilmediği, kimseyi tanımadığı bu güzel şehre geldiği günün ertesi, yeni işine başlamıştı. İş yerindekiler ilk zamanlar onu anlamakta biraz zorlanmıştı ama kısa süre sonra herkesle iyi kötü anlaşır olmuştu.

Gün içinde ona işi düşmeyen yok gibiydi. Kendisinden istenenleri hep zamanında ve özenle bitirmiş, aynı zamanda çıkardığı işlerin kalitesi, sahip olduğu donanımla herkesi adeta büyülemişti. İnsanlar ondan övgüyle bahsediyorlar, yere göğe koyamıyorlardı.

Zaman zaman aşırı yoğunluktan bunalıyor, kendini sıkışmış hissediyordu. O vakitlerde etrafında kimseleri istemez, içine kapanırdı. Yalnızca, bu şehre yaptığı gemi yolculuğu sırasında gördüğü yunus balığının imdadına yetiştiğini, onunla ilgilendiğini, onu iyileştirdiğini hayal ederdi. Bir süre sonra da gerçekten iyileşir, işine aynı şevkle kaldığı yerden devam ederdi.

deli-abdal-hikaye-blog

İlk dört sene neredeyse mükemmele yakın işler çıkardı. Durup dinlenmeden çalışıyordu. Her gün bir sürü doküman tarıyor, insanlara e-mail atıyor, her şeye yetişmeye çalışıyordu. Yine böyle yoğun bir günün sonunda kendisinden beklenen işi tam bitirmek üzereyken, patrona rapor götürmesi gereken birisi sabırsızlanarak, henüz tamamlayamadığı işi önünden öfkeyle çekip aldı.

Sesini çıkarmamıştı ama sanki içinden bir parça kopmuştu. İşini aynı şekilde yapmaya gayret etse bile o kırıklığı içinde hep hissediyordu. Bu bir türlü kabullenemediği davranış, onda onarılması imkansız hasarlara yol açmıştı. O, yine yunustan destek umuyor, her şey yoluna girsin istiyordu.

deli-abdal-hikaye-blog

Birkaç yıl sonra ilerleyen yaşının da etkisiyle zaten doğuştan gelen kan hastalığı epey ilerlemişti. Hemen hemen ayda bir rengi soluyor, ne dediği anlaşılmaz oluyor, iyileşmek için kan takviyesine ihtiyaç duyuyordu. Takviyeden sonra yenilenmiş ve zinde hissediyor, kendisine gelen sonsuz talepleri karşılamak için heyecanlanıyordu. Herkese “Heyy ! Bakın ben halen işe yarıyorum, yeter ki bana iyi davranın, her şeyimi vermeye hazırım” demek istiyordu.

Hastalığı gittikçe daha masraflı olmaya başlamıştı ve zaman artık onun yanında değildi.

Bir öğleden sonra, masasının diğer ucunda genç, civa gibi, fiyakalı bir delikanlının oturduğunu gördü. Kimse ona bir açıklama yapmamıştı ama konuşulanlara göre bu yeni eleman, onun üstündeki yükü azaltmak için, çok düşük bir maliyetle işe alınmıştı. Fikrinin sorulmamasına içerlemişti ama, temponun biraz hafiflemesi hiç de fena olmazdı.

Günlük işlerinin önce bir kısmı, sonra neredeyse tamamı bu yeni elemana verildi. Kendisine kalan angaryaları yine en iyi şekilde yapmaya çalışıyor fakat insanların ona yokmuş gibi davranmasına dayanamıyordu. Bir zamanlar duyduğu o güzel sözler şimdi bu yeni delikanlı için söyleniyordu…Hakları da vardı hani, gençlik başka bir şeydi!

Hastalığından dolayı istemeden işleri biraz aksattığında, bir iki kişi ona çok kaba davranmış, ama bu yaptıklarını onun ölümünden sonra dahi inkar etmişlerdi. Hatta birisi onun duyacağı şekilde ‘bu bir işe yaramıyor, hala neden burada tutuyorlar ki?’ bile demişti.

deli-abdal-hikaye-blog

Bir sabah, masasının tamamen bu yeni delikanlıya verildiğini, kendisine ise insanlardan uzak bir odada, küçücük bir masa lütfedildiğini öğrendi.

Bu yeni mekanda kalbi daha sık sıkışıyor, rengi sürekli soluyor, tozdan öksürüyor tıksırıyor ama kimseler onu duymuyordu. Sadece, o da bazen, hayalindeki yunus geliyor, ona “hadi iyileş artık ihtiyar, yoksa fişini çekerim senin, böyle olmaz bak” diyerek şaka yollu konuşuyordu.

Artık iyice boş kalmaya alışmış, emeklilik hesapları yaparken mahvolmasına yol açacak olan o olay gerçekleşti.

İşe yeni başlayan birisi ondan uzun bir rapor hazırlamasını istedi. Bu raporu ne pahasına olursa olsun çıkarmalı, ölmediğini, hala işe yarar bir ‘eski toprak’ olduğunu cümle aleme göstermeliydi. Henüz raporun ikinci  sayfasına geçmişti ki kalbinin sıkıştığını, nefes alamadığını, tüm ışıkların yavaş yavaş kapandığını hissetti.

Raporu bekleyen insanlar çıkardığı seslerden dolayı paniğe kapıldı. Bir ikisi elinden geldiğince müdahale etmeye çalıştı…Nihayet Yunus’a haber verdiler ama o geldiğinde artık her şey için çok geçti… Herkes sessizce yanlarından uzaklaştı ve iki dost baş başa kaldı.

Yunus yanıbaşında durduğu “bu emektar printer’a” saygıyla baktı. Sıkışan kağıdı onu daha çok incitmekten korkarak özenle çıkardı, kağıtta silik bir yazı vardı : “…çok yorgunum, beni bekleme kaptan”

Yunus, dostuna veda vaktinin geldiğini istemeyerek kabullendi, fişini çekti, şefkatle kucakladı, depoya götürdü.

deli-abdal-hikaye-blog-emektar

Site Footer

Sliding Sidebar